Ciddi Le Monde’un 3 Nisan 09 tarihli sayısında yer alan başyazıda altı çizildiği gibi “Yerkürenin en güçlü yirmi ülkesinin Londra’da gerçekleşen toplantısı son derecede başarılı geçmiştir. Oysa başarı garanti değildi. Toplantı pekâlâ itiş kakışa dönüşebilirdi. Ne var ki 1945’ten bu yana benzerine rastlanmayan ekonomik ve finansal krizin önünün kesilmesinde eşgüdümlü bir ortak eylem için anlaşma sağlanmıştır.”
G20 ülkelerinin, dünya ekonomilerinin rayına oturması için 1.100 milyar doları gözden çıkarmalarının krizi ne ölçüde önleyeceği bilinmiyor. Ama yine de Le Monde’un anılan başyazısında belirttiği gibi en azından krizden çıkmak için mutlaka gerekli olan ‘güven’ sağlanmış görünmektedir.
Peki.. aslında Londra zirvesinde olup bitenler nedir sorusunu şu aşamada yanıtlamak kolay değil. Her şey alınan önlemlerin ne ölçüde uygulanacağına, dahası önlemlerin tümü uygulansa bile krizi bitirmeye yetip yetmeyeceğine ilişkin ayrı bir sorun. Krizin önlenmesi, resesyonun önünün kesilmesiyle ilgili önlemlerin özünü, birazcık(!) Devlete dönüş şeklinde tanımlamak olası. Daha açık bir deyişle, söz konusu olan, krizin kaynağında yer alan kural tanımayan serbest piyasa ekonomisinin bazı kurallar içine çekilmesini sağlamaktır. Yapılmak istenen, özetle büyük yara alan, dahası düpedüz enkaza dönüşen kural tanımaz serbest piyasa ekonomisinin, giderek kapitalizmin bir tür restorasyonuyla sınırlıdır. Ne ek***, ne fazla...
***
Basında yer alan verilere göre dünya ekonomisinin restorasyona yönelik önlemlerini dört ana noktada özetlemek olası. Zirvede es geçilen, ne var ki krizin kaynağında yer aldığından kimsenin kuşkusu bulunmayan büyük moneter, bütçesel ve tecimsel dengesizlikler konusunda bir merkez bankası başkanının şu sözleri hayli ilginçtir: “Şimdi çıkıp bu konuyu gündeme taşıyıp,G20’lerin bayramını berbat etmenin âlemi yok! Buna karşılık toplantıya katılan iş dünyasının temsilcileri sonuçtan son derecede hoşnut görünmektedirler. Zira G20’ler küresel resesyona karşı lafla değil reformlarla savaşma kararı almışlardır.” Zirvede alınan kararlar özetle şöyle:
- Devlet ve hükümet başkanları ortak hareket edecekler.
- Finansal çıkmazdan kurtulmak için tüm imkânlar harekete geçirilecek. Örneğin Uluslararası Para Fonu (IMF) kaynakları üç katı arttırılarak 750 milyar dolara ulaştırılacaktır.
- Vergi cennetleri yakından izlenecek, spekülatif fonlar etkili biçimde denetim altına alınacaktır. Büyük şirketlerin başkanları, üst düzey banka ve borsa yöneticilerinin ücret ve primleri sınırlandırılacak, banka sırları yumuşatılacaktır.
- Merkez bankalarının Finansal İstikrar Fonu (FSF) güçlendirilerek örgütün, finansal riskleri saptanacak uluslararası bir finans örgütüne dönüşmesi sağlanacaktır.
***
Ancak bütün bunlara karşın madalyonun öbür, yani asıl yüzünün de gözden kaçırılmaması gerekmektedir. O kadar ki, dün finansal yangının körüklenerek tüm dünyaya yayılmasında büyük payı olan IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlara bugün yangını söndürme görevi verilmektedir. Patrick Apel-Muller’in başyazısında vurguladığı gibi “Kundakçılar şimdi itfaiyeci rolüne soyunmuşlardır”. (L’Humanite, 3 Nisan 09).
Görünen o ki G20’lerin başı çekenleri, finansal krizin önlenmesi için ortaya koyar göründükleri trilyon dolarların ağır faturasını utanıp sıkılmadan krizin asıl mağdurları emekçi, dar gelirli ve yoksul kitlelerin sırtına yüklemenin hazırlığındadırlar. Kural, sınır, etik tanımayan açgözlü serbest piyasacılarla, vahşi kapitalizmin soygun ortamında milyarlar vuran spekülatörlere bile-isteye göz yuman kapitalist sistem ise bütün bunların hesabını vermek yerine, tam tersine halklarının vergilerinden sağlanan milyarlarca dolarlık desteklerle bu uyanık işadamları ve bankaların yeniden kârlı işlerine dönmelerini sağlamanın hesabı içindedirler.
G20’lerin bazı göstermelik üyeleri de dahil, zirvede, krizin ağır faturasının sırtına yüklendiği 172 ülkenin adı yoktur. Dünya Bankası’nın verilerine göre gelişmekte olan ülkelerde şu anda 44 milyon insan yetersiz beslenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Uluslararası Çalışma Örgütüne göre ise yine şu anda 200 milyondan fazla emekçi sefaletin eşiğindedir. Resesyonun başından bu yana Birleşik Devletler’de 5.1 milyon iş buharlaşmıştır. Gezegendeki İki milyara yakın aç, susuz, sağlıksız, eğitimsiz, yoksun insanın ünlü zirvede adından bile söz edilmemiştir. Günde 2 dolarla yetinen yoksul emekçilerin sayılarının 1.4 milyona ulaşması beklenmektedir. Beklenen bir başka kâbus ise işsizler ordusunun 2009’da 50 milyona dayanacağı gerçeğidir.
Kutlanan neyin bayramı?..
ALINTI